Sünger şehirler, su sarnıçları yeniden…

Aşırı yağışlarda kirlenerek akıp giden sular tutulup tekrar kullanılabiliyor. Kolay ve hızlı kurulan bir sistem sünger şehirler.

Giderek kullanımdan düşen ifadeler vardır, bunlardan biri de ‘Ziraatçi’. Eskiden ziraatle çok yönlü olarak ilgilenen, araştıran, birikimini, bilgisini, yanına – yöresine aktaran, yeniliğe açık çiftçilere denirdi. Bugün pek kullanılmıyor. Doğuştan ziraatçi Kenan Vardar, su kaynakları yönetimini anlattı…

Su ve sulama ne zaman ilginizi çekti?
İlk üretim amaçlı seramızı 1990 yılında kurmuştuk. Sermayemiz olmadığı için sulama sistemi kuramadık. Bir iki yıl salma sulamayla idare ettik. Damlama sulama üzerine araştırma yaptıkça, kurduğumuz bağlantılarla otomatik sulama sistemini deneyerek kurduk. Bu işi yapanlar herkese bayilik filan vermiyordu. Bize ürün veren firma bizdeki gayreti görmüş olmalı ki, bize bayilik verdi. O tarihlerde fark ettik ki, damlama sulama sistemi Türkiye tarımının geleceğiydi. Yaklaşık 27-28 yıldır sulama sistemiyle ilgileniyoruz. Yıllarca damla sulamanın, modern sulamanın yararlarını, avantajlarını anlatmaya çalıştık. 2008 de sular çekilince o kuraklıkta herkes ne anlatmak istediğimizi anladı. Lakin halen Türkiye’de damla sulamayla sulanabilecek arazilerin ancak %5 ile %10’nunda doğru düzgün teknoloji kullanılıyor.

Bu bölge ya da Ege Bölgesi’nde?
Ege Bölgesi’nde sulama teknolojilerini en az kullanan il Aydın. Aydın’da polikültür çok fazla… (Tarımsal üretimde birden fazla ürünle çalışma) Yani domates olmazsa biber olur. Biber olmazsa, çilek vb. Bu da sulamada klasik tercihe yol açıyor. Lakin Manisa’ya gittiğinizde bağcılık var yani mono kültür. Hal böyle olunca yetiştirici bağdaki veriminin artışının mutlaka sulama sistemiyle olması gerektiğini biliyor. Damla sulama kuruyor. Akhisar’a gidiyorsunuz zeytinler var. Ancak bu sefer de kullanım arttıkça işin cılkı çıkıyor ve teknoloji doğru düzgün kullanılmıyor. İşi genelde ‘sucular’ yapıyor.

Genel olarak modern sulama sistemleri ne durumda?
Peyzajcıları dışarıda tutacak olursak tarımda otomasyon çok az. Tek yıllık bitkilerde hemen hemen otomasyon hiç kullanılmıyor. Büyük sebze meyve projelerinde otomasyonlar var. Ama genel manada sulamada çok kötü de değiliz çok iyi de değiliz. Ama bir İspanya bir İsrail düzeyinde değiliz. Örneğin İspanya’yı ele alırsak kooperatifin onayını almadan sebze meyve dikemiyorsunuz. Önce üye olmak zorundasınız. Bir üretim planı var. Bizde bir planlama yok. Herkes her şeyi dikebilir, ekebilir ama para eder etmez ona kimse karışmaz. Bizde de suyun kullanımıyla ilgili bundan 6-7 yıl önce bir yasa çıktı ve geçerliliğini sürdürüyor. Ama tarımsal alanda uygulanamıyor.

Peki, gelelim esas konumuza, sünger şehirlere…
Sulama sistemleri 90’lı yıllardaki hedefimizdi. Ama bugün, 2018 yılında sürdürülebilir hayat önemli. Sürdürülebilir bir yaşam için mutlaka suyun da sürdürülebilir kullanımı gerekiyor. Herkes biliyor ki, dünyada çok ciddi bir su problemi var. İnsanlığı çok ciddi bir kuraklık bekliyor. Bunun karşısında da insanoğlu zekâsını kullanıp bir önlem almak zorunda. Özellikle 2010’lardan sonra Avrupa ve Uzak Doğu’da bu sorunu çözmek için yeni sistemler araştırıp oluşturmaya başlamışlar. Bu sistemler, sellerden ve aşırı yağıştan kirlenerek akıp giden suların tekrar kullanılabilmesi için geliştirilmiş. Bunun adına da ‘Sünger Şehirler’ deniliyor.

Susuzluk bizi bekleyen güncel tehlike…
Öyle, çünkü hızla gelişen kentleşme ve betonlaşma sonucunda suyun döngüsü de, doğa da sürekli bozuluyor. Normalde yağmur direkt toprakla buluşurken günümüz şehirlerinde toprakla buluşamıyor. Bazı yerlerde ise 100 km sonra buluşabiliyor. Bu da yüzey sularının tehlikeli hale gelmesine yol açıyor toprakla buluşmayan su, sellere dönüşüyor ve tanık olduğumuz gibi felaketlere yol açıyor. Ülkemizde fazla uzak olmayan bir gelecekte muhtemel bir kuraklıkla karşı karşıya kalacak. Bu nedenle biz de bugün Türkiye’de ‘Sünger Şehirler’ kurulmalı derken, bu su yönetim konseptini anlatmaya çalışıyoruz. Ama şimdilik geleceğe yatırım yapıyoruz diyebiliriz.

‘Sünger şehir’ ne demek?
Bu konuya kafayı takıp meselenin çözümünü bulanlar, bizim Türkçe’ye su sarnıçları olarak çevirebileceğimiz su depolama sistemini gündeme almışlar. Ve ellerindeki en makul teknolojiyle pratik çözümler üretmişler. İçme suyunda kullanılan PPRC’ den yapılan Q-Bic Plus dedikleri tutma ve taşıma işini yapabilen, kolayca lego gibi kurulabilen bir ürün geliştirmişler. Bu ürünle, uygulama alanında hedeflediğiniz büyüklüğü, teknik standartlar dahilinde belirleyip uygulamaya geçiriyorsunuz. Q-Bic Plus (Su Sarnıçları) iki işe yarıyor. Birincisi beton yüzeylerden sel olarak akıp giden yağmur sularını biriktirip zaman içinde yavaş salınımla tekrar toprağa vererek toprak altı suyunu besleyebiliyorsunuz. İkincisi ise, biriktirdiğiniz suyu bitki ve yeşil alanların sulamasında kullanabiliyorsunuz. Örneğin borularla sular taşımak yerine oluşturulan sarnıçtan çevresini sulayabiliyorsunuz. Bir de üçüncü olarak, gri su denilen çamaşır makinelerinden çıkan suları tekrar kullanılabilir hale getirerek park bahçe sulamada ya da şehir şebeke tuvaletlerinde tekrar kullanılabiliyor. Bu sistemler Avrupa’da var ve dünya bu sistemleri kullanıyor.

Peki, bu sarnıçların (Q-Bic Plus) beton havuzlardan farkı nedir?
Bizim kübiklerimizin ham maddesi sıhhi tesisat borularında kullanılan ham maddenin aynısıdır. İnsan sağlığı açısından herhangi bir zararı yoktur. İçme suyu borularında kullanılanın aynısıdır. Bir günde 600 tonluk bir havuz yapabilirsiniz. Çok hızlı bir şey… Tabii ki malzemeleri önceden temin ettiğiniz sürece. Ama 600 tonluk bir havuzu betonla 4 ayda zor yaparsınız. Tekrar sökülüp kullanılıyor olması ve çok hızlı olması, istediğiniz büyüklükte olması büyük avantaj. Bir de bu sarnıçların üzerinde her türlü faaliyeti sürdürebiliyorsunuz. İşlevi bittiğinde de çıkartıp başka bir yere kurabilirsiniz.

Peki nereden başlamalı?
Yağmur sularını biriktirmenin devlet politikası olması çok önemli… Belediyeler imar planlarına bunu kesinlikle koyması lazım. Çünkü belediyelerin en büyük sorunlarından birisi kanalizasyondur ve yağıştan dolayı kanalizasyonlar yağmur sularıyla dolar ve problemler başlar. Sayısız AVM, fabrikalar, siteler yapılıyor. Artık bu yapılaşmalarda en azından yağmur suyunu sızma şeklinde bertaraf edecek ya da depolayacak sistemlere geçmeli. Bu uygulamayı yapanlara atık su ve diğer atık vergilerinden muaf tutulma gibi özendirmeler verilmeli. Hatta zorunlu olması lazım… Örneğin beton zemini yüz dekar olan büyük bir AVM’ in yağmur suyunun toplanıp da belediyenin yeşil alanlarda kullandığını düşünebiliyor musunuz? Bütün büyük şehirlerimizde bunun gibi çok büyük beton ve asfalt yüzeyler var. Yerel yönetimlerin ve devletin diğer kurumlarının bunun ciddi bir sorun olduğunu görüp, bununla ilgili çıkardıkları yönetmelikleri uygulamaya almaları lazım. Aslında bu kadar basit… Özellikle büyükşehirlerdeki çevre yollarındaki büyük asfalt zeminler yeşil sulaması ve yer altı su beslemesi için mutlaka gündeme alınmalı. Zira Türkiye’de ‘Yağmur Suları Kullanma Yönetmeliği’ 23 Haziran 2017’ de çıktı. Türkiye’de yönetmelikler çıkıyor ama sorun uygulamalarda.

Paylaş:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir